Röportaj: Ramazan Bayrakoğlu//1 KM. Sergisi

Hakan Kırdar: Söyleşiye İstanbul, Dirimart'ta geçen haftalarda açılan kişisel sergin hakkında konuşarak başlayalım istiyorum. Sergi öncesinde, sergiyi kurgularken hedeflediğin amaçlara ulaştığını düşünüyor musun? Serginin "sesi" ve "tonu" istediğin gibi gerçekleşti mi?

Ramazan Bayrakoğlu: “1 km” başlıklı sergim benim ikinci kişisel sergim, ilk kişisel sergim Galeri Akdeniz’de (Ankara) gerçekleşmişti, fakat o sergi için herhangi bir yeni çalışma üretmeyip elimdeki mevcut resimleri kullanmıştım. Dirimart Galeri’deki bu sergi ise başlığı, teması ile tamamen planlıydı ve çalışmaların tamamı bu sergi için üretilmişti. Kısacası gerçek anlamda ilk kişisel sergi diyebilirim bu sergiye. Doğal olarak özel bir önem taşıması gereken bir sergi olmalı diye düşünüyor insan, fakat ne yazık ki bütün çabama rağmen bu öneme denk düşecek bir sonuç çıkmadı ortaya.

Bunun çeşitli nedenleri var, öncelikle kumaş resimlerin normal bir tuval resmine göre çok zaman alan ve yorucu ara işlemleri var, bu hem emek hem zaman anlamında beni kısıtlıyor. Tek bir resmin ortaya çıkması bile oldukça zor. Bu sergi için bir yıl önceden “Merkezsiz” başlıklı ve daha büyük resimlerden oluşan bir kurgu planlamıştım, fakat çalıştığım galerinin katıldığı sanat organizasyonlarında yer almak için kesintisiz olarak başka resimler üretmek zorunda kaldım ve doğal olarak sergi için inanılmaz az bir zamanım kaldı. “Merkezsiz” sergisinden doğal olarak feragat ederek paket projelerden birisi uygulamaya koydum. Sonunda görsel günlük olarak kaydettiğim görüntülerden ve üç asistan arkadaşın yardımıyla böyle bir sergi çıkardım ortaya. Serginin böyle sıkışmış olması bir problemdi elbette, fakat asıl rahatsız edici olan serginin garip bir şekilde ideolojisiz görünmesiydi. Başka bir açıdan söylersek istemediğim bir şekilde dekoratif görünmesiydi. Sergiyi kurguladıktan sonra galeri içinde şöyle dolaşıp bir baktığımda, resimlerin kesinlikle ticari amaçlı peyzaj resimleri olarak algılanacağını düşündüm. Bu benim için olabilcek en kötü senaryoydu. Malzemenin bu duruma yatkınlığına rağmen hiç hesaplamadığım bir şeydi bu. Kısacası serginin derdi tam çıkmadı ortaya. Gerçi sergi boyunca kimseden bir eleştiri almadım, fakat buna rağmen kendi sergimden ikna da olmadım.

Öte yandan görseli oluşturan malzeme sanatçı olarak benim her zaman derdim olmuştur. Bu nedenle kumaş malzemesini de bir dil problemi olarak kabul ettiğimi söyleyebilirim. Bu malzemenin hem algı hem sanatsal dil düzeyinde nasıl bir fark yarattığı, ve hangi içerikle nasıl örtüştürülmesi gerektiğini keşfetmek sanatçı olarak benim temel hedefim. “1 km” sergisinin en büyük kazancı da bu konuda kendimi sınama imkanı sunması oldu. İlk defa bu sergide kumaş resimlerini bir grup halinde görme şansım oldu. Bu sergi üstümü başımı düzeltmeden önce aynada kendimi ilk gördüğüm anki gibi bir görüntü sundu bana, bundan sonra bütün süreç deforme olmuş yerleri düzeltmekle geçecek.

...devamı bknzrsm.blogspot.com/

'"Evrensellik, aslında ölmedi, zaten yoktu"

AntiVJ + Créa Composite / Nuit Blanche

28. Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi


Akbank Sanat Beyoğlu
24 Haziran-31 Temmuz 2009

ORADAYDIM//BORGA KANTÜRK/TANIKLIK MESAFESİ











...devamı ve sergi yorumu az sonra.

(Arkadaş) Mithat Çınar öldü

Minimalist audio-visual video sevenler için!



Hollanda’lı grup “Het vleesgeworden videowoord” (The Videoword Made Flesh) görsel ve ses derlemelerinden oluşan odyovizüel seriler sunan 4 multimedia sanatçısından oluşuyor. Günümüzde “canlı sinema” olarak bilinen akımın temsilcilerinden olan grup, uluslararası video-müzik festivali VJ FEST İSTANBUL'da 3 gün boyunca gerçekleştirdikleri performansların ardından 13 Haziran Cumartesi günü saat 15:00 da 5533 de canlı performans gerçekleştirecekler.

Sanatçılar:
ALBERT VAN ABBE, ROEL DIJCKS – Audio

WIM-JAN SMITS, TIES VAN DEN – Video

Örnek videolar için:
www.hetvleesgewordenvideowoord.nl

"Tanıklık Mesafesi: Borga Kantürk, 2004-2008 Seçkisi"















16 Haziran - 7 Temmuz
Fransız Kültür Merkezi Sergi Salonu, İzmir

"Tanıklık Mesafesi" Borga Kantürk'ün İzmir'deki üçüncü kişisel sergisidir. Sergi, sanatçının 2003-2008 tarihleri arasında ürettiği çalışmalardan örnekleri içeriyor. Bir sergileme alanı olarak defter'in kullanıldığı bir dizi çalışmayı merkezine alan sergi, empati ve tanıklık hissiyatı üzerinden hareket ederek, sanatçının, geçici veya uzun süreli bulunmuş olduğu farklı şehirlerdeki aktarım reflekslerine odaklanıyor.

Sergide Kantürk'un hem sanatçı hem küratör olarak gündeme getirdiği "taşınabilirlik, ucuza mal etme ve çoğaltılabilirlik" gibi pratiklerin yansımaları görünecektir.

1978 yılında İzmir'de doğan sanatçı ve küratör. Borga Kantürk, Dokuz Eylül Üniversitesi Resim Bölümü'nü bitirdi, yüksek lisansını da burada tamamladı. 2002'den bu yana aynı bölümde asistan olarak çalışmaktadır. Kantürk son yıllarda birçok uluslararası ve ulusal sergiye katıldı. 2005'te Platform Garanti Çağdaş Sanat Merkezi ve Finlandiya'nın Helsinki şehrindeki HIAP'ın desteklediği ihtisasını tamamladı. Bu programdan sonra FRAME ve Av-Arkki (Finlandiya), K2 Sanat Merkezi'nin (İzmir) destekleriyle uluslararası sergi ve organizasyonların küratörlüğünü yaptı. KUTU Portatif Sanat Galerisi (2001)'nin kurucusu ve yöneticisi. Kurucularından olduğu K2 Sanat Merkezi'nde 2007 yılına kadar proje yöneticisi olarak çalışan Kantürk, 2008 yılından itibaren "-1 güncel sanat için şebeke, İzmir" oluşumunu kurmuştur ve bu çatı altında "İzmir Güncel Sanat arşivi" projesinin alan araştırmalarını sürdürmektedir.

İsviçre'de Türk rüzgârı(!)

Bu yıl 40. yaşını kutlayan ve 'Sanatın Olimpiyatı' olarak adlandırılan İsviçre'deki Art Basel'de, yine dünyanın önde gelen galerileri bir araya gelecek. 10-14 Haziran arasında ünlü sanatçılar, koleksiyonerler, küratörler bu fuarda buluşacak. Bu tarihler arasında Basel, tam anlamıyla bir sanat kenti görünümünü alıyor. Çünkü sadece Art Basel değil, bu ana sanat fuarının etrafında Scope, Art Asia, Volta 5, Liste gibi uydu sanat fuarları da düzenleniyor. Art Basel'e katılama imkânı bulamayan yeni veya nispeten güçsüz galeriler de, bu fuarlara katılıyor. Son yıllarda özellikle güncel sanat piyasasının hareketlenmesiyle Basel'e giden galerilerin sayısı da arttı. Henüz Art Basel'e giden sadece bir galeri var: O da bu yıl beşinci kez uluslararası etkinliğe katılacak olan Galerist. Bunun yanı sıra, Pi Artworks, X-İst ve Hat Artfruii, aynı tarihlerde düzenlenen diğer fuarlardan Scope'a, Tophane'de hizmet veren Rodeo ise, Liste'ye katılıyor.

GALERİST 4'ÜNCÜ TURUNDA
Dördüncü kez Art Basel'e katılacak Galerist, son dönemde temsil etmeye başladığı yeni sanatçıların da katılımıyla fuarda karma bir sunum hazırlamış. Fuarda Taner Ceylan'ın yeni yağlıboya eserine, Sarkis'in ilk kez sergilenecek vitraylarına, çalışmalarını New York'da sürdüren Haluk Akakçe'nin ebatları büyüyen son serisinden ahşap panel ve kağıt işlerine, Elif Uras'ın İznik Çini Vakfı ile işbirliğinde gerçekleştirdiği vazolarına, Erinç Seymen'in payet işleme panosuna yer verilecek. Seçkide yer alacak diğer isimler arasında; Semiha Berksoy, Hüseyin Çağlayan, Ergin Çavuşoğlu, Leyla Gediz, Mustafa Hulusi, Youssef Nabil, Güçlü Öztekin ve Evren Tekinoktay yer alıyor. Pi Artworks, 8-14 Haziran tarihleri arasındaki Scope Basel'e Horasan, Gülay Semercioğlu ve İrfan Önurmen'in eserleriyle katılıyor. Galeri kurucu ve yöneticisi Yeşim Turanlı, Scope'un daha genç ve daha dinamik bir fuar olduğunu, galeri çizgilari ve bütçeleriyle daha paralel durduğunu anlatıyor ve ekliyor: "Basel'de tek amaç özgün iş bakmak, yeni sanatçı keşfetmek. Gelişen Ortadoğu çağdaş sanat piyasası paralelinde, Türk çağdas sanatına olan ilgi artış gösteriyor. Türk sanatının bu talebi karşılayabileceğini düşünüyorum." Scope fuarında yer alan x-ist galerisi, Canan Şenol'un eserleriyle fuarda yer alacak. Galerinin yöneticisi Kerimcan Güleryüz, bunun ilk Basel tecrübeleri olacağını şöyle tarif ediyor: "Bu yıl önceki yıllara nazaran ilk kez Basel'de bu kadar çok Türk galerisi olacak. Türk sanatının dünya sanatı olduğunu ve yöreselliğe ya da sadece ortadoğu piyasasına mahkûm olmadığını göstermek gerekiyor. Galerilerin profesyonelliği yabancı alıcıların görmesini ve Türkiye'ye daha ciddi takip yapmak üzere, alım yapmak üzere, gelmelerine vesile olmak isteriz." Rodeo, Tophane'deki ofisinden yurtdışına çıkıp, 9-14 Haziran arasındaki Liste fuarına Loukia Alavanou, Haris Epaminonda, Christodoulos Panayiotou, Eftihis Patsourakis ve Giles Round'un çalışmalarıyla katılıyor. 'Genç sanat'a destek veren bu fuara beş yaşının altındaki galerilerin, 40 yaş altı sanatçıları katılabiliyor. Hat Artfruit, Scope'da yer alacak bir diğer galeri. Yiğit Yazıcı, bu gibi uluslarası fuarlara katılabilmek için bu galeriyi açtıklarını anlatıyor: "Fuarlar genelde yalnızca galerileri muhatap olarak alırlar. Bu sebeble sanatçı olarak fuarlarda yer alamazsınız. Biz İdil Taşbaşlı ile birlikte fuarlara katılmak için galeri gibi ama aslında kendi amaçlarımıza göre değişebilen bir oluşum kurduk. Fuara Genco Gülan, Barış Sarıbaş ve ben olmak uzere üç kisi olarak katılıyoruz. Art Basel'e giden kişiler için biz Avrupa'da hiç bilinmeyen sanatçılarız. Bizim uydu fuarlarda olmamız, arayış içinde bu fuarlara gelen ve keşif yapmak isteyenlere hitap ediyor."

ART BASEL 2009

Genç kuşağın başarılı ressamları



İSTANBUL - Amerikan Hastanesi’nin sanat galerisi Operation Room, genç kuşağın başarılı ressamlarını ağırlıyor. Materyal ve resim ilişkisini farklı açılardan göstermeyi hedefleyen ‘Materyal Resim’ sergisi Erinç Seymen, Ebru Uygun ve Halil Vurucuoğlu, Ramazan Bayrakoğlu, Sabine Boehl, Özlem Günyol, Ilgın Seymen, Sabire Susuz, Merve Şendil, Evren Tekinoktay’ın birbirinden ilginç eserleriyle sanat üretimlerinde meteryal kullanmayı bir yöntem olarak benimseyen sanatçıları bir araya getiriyor.
Serginin küratörlüğünü üstlenen Ekrem Yalçındağ, resimde materyal kullanımı yönteminin 20. yüzyılda sanatın modernleşmesiyle başladığını belirterek ekliyor: “Dadaist sanatçılar da materyali kendilerini ifade etmenin tek aracı olarak kullandılar ve resim yüzeyini kolajlardan oluşan bir sistemle organize ettiler. Esere bir boyut kazandıran, ifade olanaklarında zenginlik, şaşırtıcılık katan materyaller; görselliğin başka şekilde üretilmesi açısından denemeye açık sanatçılar için çekici gelmiştir.” Sergi 21 Haziran’a kadar açık. Tel: 0212 444 3 777/8756 (Radikal Kültür Sanat)

Kültür endüstrisi.. devlet.. sorunlar.. sorular..



Venedik Bienali’nde İtalyan pavyonunda Bertozzi e Casoni’nin işi ilgi çekiyor.
FOTOĞRAF: AFP


Güçlü kültür politikaları ve sistemleri olan Batı ve Kuzey AB ülkelerini bir kenara koyduk, İspanya ve İtalya gibi büyük Akdeniz ülkesi olan Türkiye’nin, en azından bu ülkelerdeki kültür sanayi düzeyine gelmesi için programımız var mı?
Kültür ve Dışişleri bakanlıklarının bu ülkelerdeki temsilciliklerinde Türkiye’yi bu düzeye getirmek için kültür/sanat işbirlikleri sağlayacak uzman çalışıyor mu?
2000’lerin başından günümüze birçok üniversite, gerçekleri gören öğretim üyelerinin çabalarıyla sanat yönetimi, kültür yönetimi gibi bölümler ve programlar açtı. 10 yıldır bu eğitimi alan ve Türkiye’nin kültür sanayinin uzmanlaşmasını sağlayacak gençler var. Doktoralarını bile yapan bu gençlerin çoğunun İstanbul’da iş bulamayıp AB ve ABD’de iş aradıklarını biliyoruz. Bu gençlerin bu yurtdışı temsilciliklerde istihdam edilmesi konusunda ne düşünülüyor?
AB’ye girme sürecinde kültür piyasasının bir sektör oluşturması gibi bir gerçekle karşı karşıyadır Türkiye... İş, iş güvencesi, vergi yasaları, telifler, desteklemeler, proje havuzları ve ‘güzel sanatlar’ galerilerinden vazgeçip, yeni sistem çağdaş sanat merkezlerinin kurulması açısından köklü bir değişime gereksinim var. Bunların AB uyum yasalarına göre değiştirilmesi ve güncelleştirilmesi gerekiyor. Bu çalışmayı yapan bir uzman birim var mı, bakanlıklarda?
Söz konusu Akdeniz ülkelerinde çok önemli büyük etkinlikler, fuarlar ve festivaller yapılıyor; Türkiye’deki yaratıcı insanların bu etkinliklere katılma olanağı nedir? Bu sorunun yanıtını biliyoruz: Yok gibi! Üstelik de bu olanak, işin uzmanı olmayan bürokratların, diplomatların ve geri kalmış resmi kültür politikasına hizmet eden kurumların tekelinde... Bu yaratıcı insanların önünü açmak için Kültür ve Dışişleri Bakanlıkları bir çalışma yapıyor mu? Ya da yapmayı düşünüyor mu?
Kültür ve Dışişleri Bakanlıkları, şu anda yurtdışında, kendi olanaklarıyla buldukları uluslararası burslarla, desteklerle yaşayan ve çalışan yaratıcı gençler için herhangi bir destekleme fonu yaratmayı düşünüyor mu? Bu gençlerin içine girebildikleri mesleki iletişim ağının ve kültür piyasası olanaklarının Türkiye’de de temellenmesi için bir girişim var mı?

Ulus 'aşırılık'ların bienali: 53. Venedik Bienali

DOCUMENTARİST @ İZMİR FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ




DOCUMENTARİST - 2. İstanbul Uluslararası Belgesel Günleri
9-12 Haziran 2009
İzmir Fransız Kültür Merkezi Gösteri Salonu / filmler ücretsizdir.

Zengin bir belgesel film gösterim programı sunan "DOCUMENTARİST" - İstanbul Belgesel Günleri" bu yıl İzmir'e de uğrayacak. Berlin, Montpellier, IDFA, DocPoint, Selanik, Saraybosna, Göteborg gibi önemli festivallerden seçilen filmlerle oluşan programıyla, belgesel sinemanın dünyadaki en yaratıcı, en ilgi çekici ve en yeni örneklerini seyircisine ulaştıran DOCUMENTARİST, bu yıl ayrıca ünlü kurmaca film yönetmenlerin bir zamanlar çektiği, ancak sinema tarihinin az bilinen klasik belgesellerini de salonlara taşıyor.
Bu yıldan itibaren İstanbul'un ardından Ankara, İzmir ve Diyarbakır gibi Türkiye'nin üç büyük kentine de taşınan DOCUMENTARİST, her yıl Türkiye'de üretilen en yeni belgesellerden oluşan bir paketi de SİYAD Yerli Belgesel Seçkisi başlığı altında sunmayı sürdürüyor.

Detayli bilgi için www.documentar-ist.org

DOCUMENTARIST 2009 from gajdo on Vimeo.


Program:

9 Haziran Salı
15.00 Grozni Rüyası, 95'
17.00 Son Ayinler, 17' + Köleler, 15' + Bilal, 52'
19.00 Zarif Kıvrımlar, 52' + Kaplıca Sakinleri, 46'
21.00 Kayıp Vatan, 53'

10 Haziran Çarşamba
15.00 Pervaneyi Geri Ver, 20' + 69, 60'
17.00 Çiçek Köprüsü, 87' + Kayıp Dünya, 20'
19.00 Pastoral, 26' + Taştan Denizin Susuzluğu, 79'
21.00 Zamanla Yarışmak, 52'

11 Haziran Perşembe
15.00 Eve Dönüş, 25' + Yüz Metre Ötesi, 60'
17.00 Zamanla Yarışmak, 52' + Kaplıca Sakinleri, 46'
19.00 Şairin Ölümü, 18' + Felaket Reçeteleri, 85'
21.00 Gazze'nin Yarası, 60'

12 Haziran Cuma
15.00 Lady Muhtar, 22' + Carmen Borat'a Karşı, 85
17.00 Denizin Lanetlileri, 56' + Kabus, 30'
19.00 Grozni Rüyası, 95'
21.00 Kumalık, 52'

DOCUMENTARİST-FİLMLER

BİLAL
Hindistan 2008, 35mm, 52', renkli
Sanskritçe; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Sourav Sarangi

Hikaye, Kalküta'da 2.5x3 metrekarelik bölmeli bir odanın içinde başlar. İçeride neredeyse hiçbir şey görünmez. Aslında, Bilal'in ailesinin çevreyi görmek için ışığa ihtiyaçları yoktur, çünkü onlar kördür. Bilal yalnızca 3 yaşındadır, ve küçük bir de kardeşi vardır. İkisi de görebiliyordur. Birlikte, sanki bir görme ve görmeme oyunu oynar gibi yaşamaktadırlar. Çok küçük yaşta olmasına rağmen Bilal ebeveynlerinin fiziksel engelinin tamamen farkındadır. Sesler ve dokunma yoluyla onlarla nasıl iletişim kurabileceğini bilir. İçinde yaşadığımız zamanlar için oldukça alışılmadık biçimde, Bilal'in büyütülmesi ve bakımı bütün komşuların kolektif sorumluluğu haline gelmiştir. Film bu ilginç hikayeyi, Bilal'in harika dünyasını, bu küçük oğlanın hayatını bir yıl boyunca izleyerek ve sevgi, eğlence, zalimlik ve umut paylaşımının nadir anlarını yakalayarak anlatıyor.

CARMEN BORAT'A KARŞI
Hollanda 2008, 35mm, 85', renkli
Romence, İngilizce; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Mercedes Stalenhoef

Carmen, 17 yaşındadır ve Romanya dağlarında bir yerde, hiçbir olayın olmadığı küçük bir çingene köyü olan Glod'da yaşar. Her gün babasına ait dükkanda çalışır. Köyden Christi adında bir hayranı vardır. Ama Carmen başka bir yerde gelecek hayal etmektedir; idealindeki kocayı bulabileceği, muhteşem ve zengin bir yaşam sürebileceği bir yerde. Televizyonda İspanyol pembe dizileri izleyerek İspanyolca öğrenmeye çalışır. Aynı zamanda ailesine çok düşkündür. Hayallerini gerçekleştirebilmek için sevdiği insanları geride bırakması gerektiğinin de farkındadır.
Carmen Borat'a Karşı, büyük bir evrenin içindeki küçük bir köyü anlatıyor. Bir çingene köyü, birdenbire, Borat filminde geri kalmış Kazakistanlılar olarak gösterilmenin yarattığı muazzam ikilemle yüzleşir. Carmen, çevresindeki insanların değiştiğini görür ve kendi geleceğinin de büyük ölçüde değişeceğinin farkındadır. Ciddi imalar içeren eğlenceli bir film.

ÇİÇEK KÖPRÜSÜ
Romanya-Almanya 2008, 35mm, 87', renkli
Romence; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen, Senaryo, Görüntü: Thomas Ciulei

Bir baba, oğlunun yüzündeki suçiçeği kabarcıklarını temizliyor, çıplak ağaçlar karı bekliyor; tüm görselliğiyle yeni bir yıl başlıyor ve görüntüye yavaş yavaş bir ev giriyor. Costica Arhir, üç çocuğunu Moldova Cumhuriyeti'ndeki Acui köyünde yetiştirmektedir. Karısı, üç buçuk yıl önce, iş bulmak üzere İtalya'ya gitmiş, o zamandan bu yana da eve geri dönmemiştir. Benzer durum, ülkenin çalışan nüfusunun yarısı için geçerlidir.

KAPLICA SAKİNLERİ
Yunanistan 2009, 35mm, 46', renkli
Yunanca; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Eva Stefani

Film, Yunanistan'ın çeşitli kaplıca kasabalarının müdavimi olan bir grup emekli Yunan erkek ve kadının yaşamındaki bir yaz mevsimini takip ediyor. Yunan kaplıca kasabalarının etrafında dönen yaşam, geçmişi anımsatan bir ahenkle yavaş yavaş akar. Bu cansız atmosferde, insanlar, kendi normal toplumsal döngülerinde asla söyleyip yapamayacakları şeyler konusunda özgür hissetmektedirler. Havada bir özgürlük ve hafiflik hissi vardır. Bir yaz kampında, yaşlıların arasında olmaktansa, bir grup gençle birlikte olunmak istenir genellikle. Bu neşeli atmosfer, çoğunlukla geçmiş veya ölüm yansımalarıyla yer değiştirir.

YÜZ METRE ÖTESİ
İspanya 2008, 60', renkli
Arapça; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen, Senaryo: Juan Luis de No

Dünyanın kaynayan bölgelerinden birinde, binlerce işçinin hayvan gibi çalıştırılmasının, onların hayatta kalma mücadelesinin anlatılmamış bir hikayesi. Film, Afrika'daki küçük bir Avrupa toprağında çetelerin yeni gelişmekte olan 'izinli kaçakçılık' sektöründen pay koparmak için birbiriyle savaştığı Melilla'da geçiyor.
Hikayeyi, olmak istedikleri yerden hep 100 metre uzakta kalıp yarın başlarına ne geleceğini bilmeyen kuryeler Mustafa, Fatima, Said ve Hassan anlatıyor. Onlar önlerine bir fırsat çıkmasını beklerken küresel ekonomi onların hayatında yarattığı etkiden bihaber, amansızca gelişmektedir.
Yüz Metre Ötesi, hepimizi etkileyen, hepimizi ilgilendiren güçlü bir hikaye.

KAYIP VATAN
Hollanda 2008, 35mm, 53', renkli
Flemenkçe; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen, Senaryo: Koert Davidse

1958 yılında, 6 yaşındaki Frits Sahertian, korkunç bir vurulmaya tanık olur; Hollanda'nın güneyindeki bir köy olan Westkapella'da yer alan Molük Kışlaları'nda, Hollanda polis gücü tarafından altı Molüklü vurulur. Bu olay, çocuğun hayatının geri kalanında belirleyici olur.
Şimdiye kadar bilinmeyen Molük/Hollanda tarihinin bir bölümünü yeniden mercek altına alan film; kendilerine yeni bir ülkede yeni bir yaşam kurmak zorunda kalan yabancıların evrensel öyküsünü anlatıyor. Frits örneğinde, ülke kendi vatandaşlarına saygı göstermiyor. Frits babasının vatanını, yani Molük Adaları'nı kaybediyor ve bunun yanında yeni vatanını kaybetme tehlikesiyle de yüzyüze geliyor. Frits kendi büyüme macerası içinde şiddetin hiçbir zaman çözüm olmadığına bizzat tanık oluyor.

GROZNİ RÜYASI
İsviçre 2008, 35mm, 95', renkli
İngilizce, Gürcüce, Ermenice, Rusça; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Mario Casella, Fulvio Mariani

Çeşitli Kafkas cumhuriyetlerinden gelen müzisyenler ve ortak bir düşü paylaşan orkestra şefinden oluşan bir oda orkestrası, bu cehennem bölgesinde turneye çıkacak ve barışçı bir şekilde bir arada olunabileceğini kanıtlayacaklardır. Turnenin son durağı, Grozni'deki bir konserdir. Acaba bunu başarabilecekler mi?
"Kafkas Oda Orkestrası" ve Alman-Gürcü orkestra şefi, farklı din, kültür ve etnik kökenden insanların arasında birlikte yaşayıp çalışmanın gerçekten mümkün olduğunu göstermek istiyorlar. 2007 yılında, Gürcistan-Tiflis'te birkaç yıl öncesinde kurulmuş olan orkestranın tutkulu bir amacı vardır: Bütün Kafkasya'da yapılacak bir barış turnesi. Müzisyenler bu deneyimi, turne sonunda bir düşle sonlandıracaklardır: Grozni'de yapılacak bir konser. Bu belgesel, asırlardır savaş tiyatroları, katliamlar ve etnik gruplar arası gerilim yaşanan Kafkas dağlarında notaları yankılanacak olan bir müzik projesinin sevinç ve acılarının yanı sıra, bu projenin oluşturulma sürecini anlatıyor.

TAŞTAN DENİZİN SUSUZLUĞU
Karadağ Cumhuriyeti 2007, 79', renkli
Karadağ Dili; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen, Senaryo: Vladimir Perovic

Cuce'nin (Doğu Karadağ) resmedilmeye değer dağlık bölgesi, 21. yüzyılın 17. yüzyılla buluştuğu, gerçekliğin nadiren gerçeküstü olduğu bir yerdir. Dağ geçitlerinin eteklerine çok uzun zaman önce yapılmış dağınık evler; içme suyunun yokluğu ve yeni gelen kadınlar; yalıtılmışlık, tenhalık ve terk edilmişlik.
Geriye kalan tek tük kişi, atalarının alışkanlıklarıyla ve korunmuş geleneklerle yaşıyor. Birçok olağandışı karakter, dört mevsimden oluşan bir çerçeveye toplanmış etkileyici görüntüler, medeniyet denen şeyin kıyısında, çetin karstlardaki yaşamı bize anlatıyor. Çetin, taşlı ve çorak topraklarıyla olan umulmadık ve hazin uyumlarının yanı sıra yaşamlarındaki zorluk ve güzellik, hüzün ve haysiyet, kıvanç ve acıya tanıklık ediyoruz� Ama bununla birlikte, o yaşamın gerçekliği ve gücü, bu ücra bölgede ortaya çıkan küreselleşmenin ilk haberleriyle tehlikeye giriyor�

EVE DÖNÜŞ
Belçika 2006, 25', renkli
Flemenkçe; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Christopher Daley

ABD Deniz Piyade Birliği'nden kıdemli astsubay çavuş Michael Daley, Körfez Savaşı, Balkan çatışması ve bugünkü Irak Savaşı'nda hizmet ettiği 19 yıllık aktif görevinin ardından emekliliğine yaklaşmaktadır. Michael, doğduğu kasabaya gider. Yol boyunca sorunlu gençliği ve bozulan evliliği için sorumlu tuttuğu parçalanmış ailesinin üyelerini ziyaret eder. Yavaş yavaş savaşın etkileri gün yüzüne çıkmaya başlar. Filmde, geçmişini arkada bırakmak isteyen ve kendine huzur bulacağı bir ev arayan bir adamı görüyoruz. Bu evi, Irak'ta görev yaparken mektuplaşarak tanıştığı ikinci eşi Jennice'le birlikte bulmayı umut etmektedir.

69
Danimarka 2008, Betacam, 60', renkli
Danca; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen, Görüntü: Nikolaj Viborg
"Bir binanın boşaltılması için koparılan kıyametin hikayesi� Kophenhag Belediyesi'nin 1982 yılında Gençlik evi (Ungdomshuset) olarak açtığı, Kophenag, Jagtvej caddesi, 69 numaradaki bina, Hıristiyan cemaati Fuderhuset'e verilmek üzere tahliye edilmek istenir. Polisin tahliye çabaları, gençlerin gösterdiği uzun direnişe rağmen, 5 Mart 2007 günü binanın yıkımıyla sonuçlanır. Ungdomshuset'in sakinleri bilinçlerini, kişiliklerini burada kazanan, lise ve üniversite öğrencisi gençlerdir. Cuma-Cumartesi günleri konserlerin verildiği ve kültürel faaliyetlerin yapıldığı evde ayrıca yanlışlara başkaldırı, diğer halklarla dayanışma kararları alınmaktadır. 1897 yılından beri halk evi olarak kullanılan bina, aynı zamanda Danimarka'nın ilk işçi hareketi örgütlenmesinin yapıldığı yer. Danimarka'nın 2. Dünya Savaşı'ndan beri gördüğü en ciddi iç güvenlik krizi olarak görüldüğü isyanlarda, 436 kişinin tutuklanır. Büyük protestolar ve halk desteğiyle, ev 1 Temmuz 2008'de başka bir adreste yeniden açılır."
Zeycan Sarıhacıoğlu

KABUS
Filipinler 2008, dv, 30', renkli
Filipince; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Oscar M. Nava

Kabus, 2008 Haziranında, Panay Adası'ndaki en kötü kasırgalardan biri olan Frank Kasırgası boyunca, Iloilo kenti sakinlerinin durumlarını belgeliyor. Mal varlıklarını su altında bırakıp birçok can alan selden haftalar sonra, filmin anlatıcısı, acının kabusları ve hasar gören eşyalara ait anıların, hala felaketten etkilenen insanların kalbini sel gibi bastığını görür.
"Küresel ısınmanın etkileri, Filipinler, İloilo kentinde Haziran 2008'de gerçekleşen Frank Kasırgası'nın sebep olduğu rahatsız edici, acı veren anılar ve sürekli tekrarlanan kabuslar kadar yıkıcı. Selden haftalar sonra, bu filmin yapılmasına sebep olan üzüntü ve travma bütün kenti sarmalıyordu."
Oscar M. Nava


KÖLELER
İsveç, Norveç, Danimarka 2008, 15', renkli
İsveççe, İngilizce, Dinka Dili; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmenler: David Aronowitsch, Hanna Heilborn

"Annem, babam, kız kardeşim ve ben kaçırıldık. Sonra annemle babamı öldürdüler ve kız kardeşimi benden ayırdılar. Ben beş yaşındaydım" diye usulca anlatıyor Abuk. "Ben, bizi kaçıran adamlardan biriyle kaldım ve keçilerine baktım." Köleler, 9 yaşındaki Abuk ve 15 yaşındaki Machiek'i anlatıyor. Diğer binlerce çocuk gibi, onlar da Sudan'daki devlet destekli milis güçleri tarafından alınıp köle olarak kullanıldılar. Daha sonra başında James Auger'in olduğu bir örgüt tarafından özgürleştirildiler. Köleler, 2003 yılında yapılmış olan bir röportaj üstüne kurulu ve zor durumlarda olan çocuklarla ilgili, onları da filme dahil eden animasyon belgeseller dizisinin ikinci filmi.

ZAMANLA YARIŞMAK
Fransa 2008, 52', renkli
Fransızca; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Xavier Marquis

Zaman bizim için neden yetersizdir? Alışılmadık belgesel tarzıyla Xavier Marquis, zaman algısının, geçen yüzyıllar içinde nasıl değiştiğini bulmak için tarihin derinliklerine iniyor. Zamanın baskısı altındaki akranlarını, deney fareleri gibi gizlice filme alıp saatsiz yaşama mücadelesi veren asi düşünürleri takip ediyor. Zamanla Yarışmak, toplumun büyüyen bu sorununa, yeni ve derin bir bakış açısı getiriyor.
Xavier Marquis

KAYIP DÜNYA
Macaristan-Finlandiya 2008, 20', renkli-s&b
diyalogsuz
Yönetmen: Gyula Nemes

Kopaszi Barajı'nın yıkımı ve yeniden inşası. Budapeşte'nin merkezinde yer alan unutulmuş bir manzarada, on yılda çekilmiş bir film. Ahşap yüzen evlerde, sel, kar ve onları tahliye etmek isteyen yatırımcılara karşı ayakta kalmaya çalışan insanlar.

PERVANEYİ GERİ VER
Rusya 2009, 20', renkli s&b
Rusça; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Masha Godovannaya
"Pevaneyi Geri Ver", sinemadaki efsanevi erkeklik imajı ve sinematik temsille gerçek yaşam arasındaki uyuşmazlık üstüne kişisel bir mizacın yansıması.

DENİZİN LANETLİLERİ
Belçika, Fransa, Fas 2008, 56', renkli
Arapça, İngilizce, İsveçce, Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen, Senaryo: Jawad Rhalib

Balık tutabilmek için durmadan daha güneye gitmek zorunda kalan binlerce Faslı balıkçının ve aynı zamanda balıksızlaşan denizen dramı� Onlar kıyılarda elleri boş dolaşadursun, hemen önlerindeki denizin açıklarında ulusaşırı firmalar devasa gemileriyle denizin kökünü kazımakla ve ekosistemi öldürmekle meşgul... Hükümetleri yabancılara bu sınırsız izni verip kendi vatandaşlarının isyanını şiddetle bastırırken, balıkçılar kaçınılmaz yokoluşlarını bekleyerek, karada umutsuzca dolaşmaya devam eder.

PASTORAL
Rusya 2008, 26', renkli
Rusça; Türkçe ve İngilizce altyazılı

Bir zamanlar, insanoğlu, hayatta kalmasına yardım eden vahşi hayvanları evcilleştirdi. Şimdi hayvanlar insansız yaşayamıyor. "Küçük kardeşlerimize" şimdi hangi rolü veriyoruz? Bugünlerde çoban olmak epeyce zor, ama aynı zamanda ilginç.
Kırlarda, hayvanların arasında yaşayan bir adamın zor yaşam koşulları, antik çağ şairi Virgil'in aktardığı antik çağları hatırlatır şekilde son derece şiirsel bir dille anlatılıyor.

LADY MUHTAR
2008, 81', renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Yönetmen: Didem Şahin

New York'ta yaşamakta olan nöropsikolog Gülay Dayıcan, emekli olur ve baba köyü Akbaş'a yerleşir. Bir süre sonra Gülay Hanım köylünün teşviki ile yerel seçimlerde muhtarlığa adaylığını koyar. Seçimi kazanır ancak 'bir' oy farkla. Köyün diğer yarısı dışarıdan gelen bu muhtara pek de sıcak bakmamıştır...

FELAKET REÇETELERİ
2008, 35mm, 85', renkli-s&b
Fince Finnish; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen-Senaryo: John Webster

Kendi üzerinde bir deney yapma ve bu deneyi belgesel filme dönüştürme fikrini daha önce "Şişir Beni"de görmüştük. "Felaket Reçeteleri"nde bu kez bir kişi değil bir aile bir yıl boyunca "petrol ve plastik" tüketmeme rejimi yapıyor ve bu süreci filme alıyor. Amaç küresel ısınmaya karşı bireysel düzeyde de bir şeyler yapılabileceğini göstermek. Filmin yönetmeni Britanya asıllı John Webster, eşi ve iki çocukları Finlandiya'nın bir banliyösündeki yaşamlarını bu tarzda kurarken elbette zorlanıyorlar. Araba ve uçak seyahatlerinden vazgeçmek bir anlamda hayatlarını zenginleştiriyor da fakat. Trenle yapılan uzun bir yolculuk farklı bir deneyim elbette. Fakat plastik ambalaj içinde olduğu için diş macunu kullanmamanın alternatifini bulmak ise oldukça zor. Yönetmenin eşi filmin başında bu süreçte yer almak istememesini gerekçelendirirken "kendimi teşhir etmek ya da olduğumdan daha önemliymiş gibi göstermekten kaygılanıyorum" diyor. Böyle yapıp yapmadıkları tartışılır ama ailenin yıllık karbon tüketimini önemli ölçüde düşürmeyi başardığı bir gerçek.

ZARİF KIVRIMLAR
Finlandiya, 1997, 52' Fince, Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Kiti Luostarinen

"Kadın bedeni belki de tarihin hiçbir döneminde kendi varlığı ve işlevleri dışında bu kadar yoğun bir kültürel gösterge olmamıştır. Biz kadınlar bedenimizi evimiz olarak değil bize dayatılan ve çepeçevre sarıldığımız 'mükemmel kadın bedeni' imgesinin esiri olarak yaşamaya başladık. 'Bir önceki kuşağın yaşanmışlığın izleri olarak gördüğü doğal değişiklikler bizim için nefret kaynağı'. Artık sağlıklı ve işlevlerini yapabilen bir beden bize yetmiyor. Beden sadece başkalarının değerlendirdiği bizim de oluşturup yeniden biçimlendirdiğimiz ruhumuzdan arındırılmış bir nesne.
Film kısaca, kadınlığın çocukluktan ergenliğe, hamilelikten orta yaşa ve yaşlılığa kadar giden tüm değişim sürecini yönetmenin kendi kişisel deneyimleri ve analizleriyle oluşturduğu bir anlatıyla aktarıyor. Anlatı içinde yönetmenin dışında her yaştan kadının özellikle bedenleriyle ilgili deneyimleri de kolektif kadın sesleri olarak yer alıyor.
Doğal bir atmosfer içinde ağaçların arasında, sularda izlenen norm dışı çıplak bedenler seyircinin ezberini bozarak bir süre sonra saygı duyduğumuz ve kıvrımlarını güzel bulmaya başladığımız, yaşanmışlıklarıyla da değerlendirdiğimiz ruhların taşıyıcısı beden imgelerine dönüşebiliyor. Orta yaştan sonra kadınların görünmez ve dokunulmaz olmasından, estetik cerrahiyle ilgili komik ve ironik öykülere ve sürrealist imgelere kadar uzanan film içinde beden hafızası da önemli bir kavram olarak karşımıza çıkıyor, beden her şeyi hatırlıyor; açlık diyetlerini, kazaları, hatıraları, olayları ve duyguları taşıyor.
Bu bağlamda estetik operasyonların bedeni bıçakla tehditleri ve yaralamaları acaba bedenimizde nasıl bir travma oluşturuyor?
Bütün bu sorgulananlar kadınların artık iş ve ev işleri dışında 'üçüncü bir vardiya' daha çalıştıkları ve bunun da güzelleşmek için harcanan zaman ve emek olduğuna bağlanıyor. Kişisel gibi görünen tüm bu beden deneyimlerinin aslında ne kadar politik olduğunu da film boyunca görebiliyoruz. Filmin sonlarındaki çıplak yaşlı kadın imgesiyle birleştirilen ulu ağaçlar ise gerçekten tüm filmin şiirsel özeti gibi."
Tijen Savaşkan

SON AYİNLER
Bangladeş 2009, 81', renkli
diyalogsuz Yönetmen, Görüntü, Kurgu: Yasmine Kabir Sessiz bir film olan Son Ayinler, okyanuslarda sefer yapmak için artık çok eskiyen gemilerin son varış noktası olan Bangladeş-Chittagong'daki gemi parçalama tersanelerini anlatıyor. Bangladeş'teki tersanelere, her yıl yüzlerce gemi yollanıyor. Ve yine her yıl, binlerce insan bu tersanelerde iş aramaya geliyor. Açlıktan kurtulmak için hayatlarını tehlikeye atıyorlar; asbest tozu ve zehirli atıkları soluyorlar. Geminin yok edilmesi gerekiyor ve sanki insanla gemi, ortak bir bağla birleşmişler gibi, insanın da onun yok olmasına yardım etmesi gerekiyor. Son Ayinler, ağır işgücünün verdiği ıstırabın mecazi bir portresi. Film, insan ruhunun sahip olduğu dirence tanıklık ediyor.

GAZZE'NİN YARASI
2009, 60', renkli
Arapça, İngilizce, Türkçe; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen, Görüntü: Necati Sönmez

"İsrail ordusunun, 2008 sonlarında başlayıp yirmi iki gün aralıksız süren ağır saldırısının ardından Gazzeliler yaşadıkları dehşeti ve kıyımı anlatıyor. Farklı kesimlerden bir grup insan, kolay kapanmayacak taze bir yaraya kendi imkânlarıyla dikiş atmaya çalışıyor. Aynı aileden otuz iki kişiye mezar olan bir evde annesinin ölümüne tanık olan bir kadın... Evi yerle bir olup naylon barakada olağan yaşamını sürdürmeye çalışan bir aile... Oğlunun kurşun yarasını iğne iplikle dikerek onu hayatta tutmaya gayret eden bir anne... Bu dehşet günlerini karanlık atölyesine kapanarak eline geçen her tür malzemeyle resmetmeye çalışan bir ressam/heykeltıraş... Filmlerde bile rastlamadığı görüntülere tanık olan bir ambulans görevlisi... Ve hep şiir yazmak istediği halde bu kıyameti haberleştirmek durumunda kalan, "yüreğinin yaşı kendisinden büyük" genç bir gazeteci. Gazze'ye yönelik son saldırının izleri üzerine yapılmış bu ilk belgeselde, yalnızca Gazzelilere ve Gazze'ye değil aynı zamanda tüm savaşların korkunçluğuna dair bir avuç tanıklığın hikâyesini izliyoruz."
Necati Sönmez

ŞAİRİN ÖLÜMÜ
2009, video, 18', renkli
Lazca; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen: Elif Ergezen
"Ölümün yendiği yalnız bensem
Biliniz, gülerek ölüyorum..."

Hasan Helimişi (1907-1976), modern Laz şiirinin ve resminin yaratıcısı, öncüsü ve en önemli temsilcisi olarak biliniyor. 1932 yılında sovyetlere giden ve sürgünler sırasında pek çok eseri kaybolan Şair, kalan tüm eserlerini ses kayıtlarına aktarmıştır. Tabloları Batum Müzesi Arşivi'nde saklanmaktadır. Filmde, Şair'in kendi sesinden anlattığı yaşam öyküsü; ölümünün ardından onu hiç tanıyamamış kızının Sovyet sonrası Gürcistan'daki yaşamı ve yalnızlığı üzerinden işleniyor. Böylece iki kuşak arasındaki farkın gösterirken film, Lazca konuşamayan kızla babası arasında, zamanı ve ölümü aşan bir yakınlık kurmaya çalışıyor: Bir ülkeye ya da bir babaya duyulan, ama sonuçta bir başkaldırı haline gelmiş ve sanata dönüşmüş derin bir terkedilmişlik duygusu.

KUMALIK: ÖLÜM ELBİSESİ
2009, 45', renkli
Türkçe, Kürtçe; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Yönetmen, Senaryo: Müjde Aslan

Halam Emine 16 yaşında kuma gitti, evlendiği amcasının oğluydu. Kocasından şiddet gördü, her defasında baba evine sığındı, yaraları iyileşince her defasında onu evine geri götüren babası oldu. Emine halamın, yüzü gözü şiş yalın ayık köye gelişi ve ağlayarak evine zorla götürülüşü, çocukluğumun hatırladığım ilk anılarındandır. Her defasında ya hamile ya da yüzü gözü şiş gelirdi, bazen hem hamile hem yaralı.
Emine yıllar içerisinde aklını yitirdi, evden kaçıyor, boş boş bakıyordu; kocası onu daha çok dövdü, o dövdükçe halam daha da kötüleşti. 30'lu yaşlarının sonlarında her gün her öğün 8 ilaç yuttuğu bir zamanda ilaçlardan birinin yan etkisiyle felç geçirdi.
Bu belgesel Emine'nin hikâyesinden yola çıkarak kumalığa, kuma kadınların yaşadıklarına bakıyor; Emine'nin hikâyesini diğer kuma kadınlar anlatıyor bir bakıma.
Kumalık, kadına uygulanan şiddetin bir tarafını oluşturuyor: bu yüzden kadınlar, kumalığı 'ölüm elbisesi'ni giyip yaşamak olarak niteliyorlar.
Emine bir daha konuşmayacak, peki ya diğer kuma kadınlar?

SERGİ: Borga Kantürk//Tanıklık Mesafesi

EDITH DEKYNDT

Thomas Bayrle

Doig'im geldi















































Genç sanat ve galerileri keşfetmek için: LISTE – The Young Art Fair



Galleries
Turkey:
Rodeo, Istanbul

MATERYAL.RESİM//MATERIAL.PICTURE



Ramazan Bayrakoğlu



Sabire Susuz



Halil Vurucuoğlu



Merve Şendil



Sabine Boehl



Ilgın Seymen



Erinç Seymen