29.Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi


22 Temmuz-28 Ağustos 2010

Sanatçılar:
Nermin Adanır, Tansu Akmansoy, Hasan Salih Ay, Müge Bilgin*, Sibel Horada, Gülderen Depas*, Ferit Furuncu***, Aslıhan Özdemir, Emrah Şengün**, Ayşe Topçuoğulları*, Deniz Üster

Küratörler: Marc Gloede, November Paynter

* Dokuz Eylül Üniversitesi Resim Bölümü mezunu, ** Dokuz Eylül Üniversitesi Seramik Bölümü mezunu, *** Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü mezunu

Küratörlerden Önsöz

29. Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi'ne katılacak yapıtları seçmek üzere küratör olarak davet edilmemizi takiben, yapılan başvuruları inceleyip neler keşfedeceğimizi görmek için sabırsızlanarak Marc Gloede ile ilk defa 16 Mayıs'ta bir araya geldik. Önümüzde, çok çeşitli mesele, kaygı ve düşünceyi farklı ifade araçlarıyla irdeleyen yetenekli sanatçılara ait 169 dosya bulunuyordu. Bu projelerin birçoğu kendi başına çekici olsa da, kısa sürede birbirini iyi tamamlayacağını düşündüğümüz belli estetik eğilimler ve eleştirel duruşlar fark etmeye başladık. Özellikle, tekrar süreçlerini ve kırılmış ya da parçalanmış soy zincirlerini güçlü bir şekilde ele alan bir grup sanatçı olduğunu gördük. Bu düşünce dizileriyle ilişkili olarak, yeniden canlanma yöntemleri ve melankoli imalarıyla anımsama anlarını belli bir yapı içinde teşvik eden sanatsal yaklaşımlarla karşılaştık. Bu stratejilere, ya insanların karmaşık sistemlerde netlik bulma çabasıyla oynayarak ya da alternatiflerden oluşan bir çevreyi göstererek belirsizlik duygularına gönderme yapan işler eşlik ediyordu.

İki gün kafa yorduktan sonra, dikkatimiz, işlerini aynı mekanı paylaşırken gözümüzde canlandırabildiğimiz onbir sanatçı üzerinde yoğunlaştı. Nermin Adanır, Tansu Akmansoy, Hasan Salih Ay, Müge Bilgin, Gülderen Depas, Ferit Furuncu, Sibel Horada, Aslıhan Özdemir, Emrah Şengün, Ayşe Topçuoğulları ve Deniz Üster'in sunduğu projeler bize tüm işler arasından bir seçki sunmanın ötesine geçerek kapsamlı ve umuyoruz ki etkili bir sergi yapma fırsatını verdi.


Akbank Sanat'ın galeri mekanlarında yer alan enstalasyonlar hem sergilenen tüm işler arasında atlama taşları, hem de izleyicinin sergiyi pek çok farklı şekillerde yeniden kurmasını sağlayacak şekilde serginin ritmini ayarlayan öğeler olarak işlev görüyor. Gülderen Depas'ın 'Kaos, Şiddet ve Mekan' (2010) adlı serisindeki resimler, ele aldıkları konuları yüceltmeksizin yangın, yıkım ve patlama anlarını betimliyor. İstatistiksel olarak gerçek zamana yayılmış olarak düşünülebilecek bu anlar, burada galerinin iki katına bölünmüş halde izleyicinin karşısını çıkarak ifşa ettikleri insanlığın doğasındaki bitip tükenmeyen şiddeti sürekli olarak yeniden ateşliyorlar. Emrah Şengün'ün çok sayıda el yapımı seramik karodan oluşan enstalasyonu 'Anımsamak' (Recall) (2007-2010), sergiyi gezen izleyicilere eşlik ederken, çok kişisel ama ilişki kurması bir o kadar kolay nabız atışı gibi bir ritimle galerinin iki katını birbirine bağlıyor. Her bir seramik, DNA'lar gibi, zaman içinde ayrı ayrı geçen belirli anları ifade ederken, bir yandan da ortak gündemlerini tanımlayan daha büyük bir resmi oluşturmak için diğer seramiklere bağımlı durumda. Şangün'ün yolu çok net çizilmiş, ama her zaman başka bir çatalı izleme olasılığı bulunuyor. Bu olasılık, izleyiciyi Aslıhan Özdemir'in kolajlarında yaşayan absürd melezlere yönlendiriyor. Sanatçı hoş bir saflıkla çocuk kitaplarındaki illüstrasyon fikriyle oynayarak, hayvanlar, mobilyalar, kuşlar ve insanlardan yepyeni tuhaf varlıklar ve ortamlar yaratıyor. Benzer şekilde, 'Being an ear guest to a gossip' (Bir dedikoduya kulak misafiri olmak) (2010) adlı videosunda Deniz Üster'in gözlerinden görüldüğü haliyle dünya çok farklı gözüküyor. Ancak filmdeki canavarımsı, çocuksu karakterin girişmiş olduğu sürekli tekrarlayan toplama eylemi, insanın kategorilere ayırma ve listeleme ihtiyacı ¢€" ve dolayısıyla net neden sonuç ilişkilerinin belirlediği doğrusal ve 'görünüşte' normal bir gidişat ile benzerlik taşıyor.

Nermin Adanır'ın bir mekanın üç farklı köşesine yerleştirilen video enstalasyonu 'Origin' (Köken) (2009-2010), aynı form grupları aracılığıyla ikiliklerden oluşan bir üçgen oluşturuyor. Adanır'ın insanın çelişkili durumuna olan ilgisi, tüm galeriye yayılarak diğer sanat yapıtlarını ve izleyicileri de kuşatarak 'sıçrama', 'dönme' ve 'itme' durumları arasında bırakıyor. Adanır'ın işinin minimalliği Ferit Furuncu'nun 'Kitsch Diary' (Kitsch Günlüğü) (2009) serisinden iki yapıtla dengeleniyor. Bu işler gerçeküstücülük, kitsch ve dadanın estetik duruşları arasında kaldıkları için, izleyiciyi sanat tarihsel öncelik bakımından yeniden bir belirsizlik içine sokuyor. Ayrıca Müge Bilgin'in esrarengiz bir şekilde insansızlaştırılmış otopark resimlerinde de belirsizlik tasvirlerine rastlanıyor. Bu resimlerde arabaların yerleştirilme düzeni, zorlama, egzotik ve dekoratif bir şehircilik tutumu sonucunda oluşmuş gibi görünüyor. Görmeyi umduğumuz şeylerin görsel niteliği ile gerçekte karşılaştığımız şeyler arasındaki bu tür ayrılıklar, Hasan Salih Ay'ın kutudan kulelerinde de karşımıza çıkıyor. Kutuların tanımlayıcı öğeleri olarak düşünebileceğimiz ve her birine biçim verecek şekilde içten yapılan mukavva katlarının kutuların dış yüzeylerinde görünmesi, kutuların içinde ne olduğuna ve nasıl bir işlev gördüklerine dair bir kafa karışıklığı yaratıyor.

Sibel Horada'nın 'Hiç Var Olmamış Gibi' (2009-2010) adlı enstalasyonu, bir zamanlar Yıldız Teknik Üniversitesi arazisi içinde bulunan bir ağacın kalıntılarını galeri mekanına getiriyor. Orijinal anlatısında artık yeri olmayan bir şeyin 'geri dönüşü', melankolik ama cüretkar bir tavırla, sergi içinde bir başka dokunaklı ve ahenkli an daha yaratıyor. Horada'nın işinin üç boyutlu gerçekliğinden uzak olsalar da, Tansu Akmansoy'un resimleri genel organik oluşumları nedeniyle Horada'nın resimleriyle görsel olarak benzeşiyorlar. Resimlerdeki kompozisyonlar, abartılı görsel bütünlükler oluşturacak şekilde alçalıp yükselen siyah kıvrım ve büklümlerle yaratılmış büyüyen organizmaları anımsatsa da, laboratuarda biyolojik deneyler sonucu oluşmuş geleceğe ait varlıkları tasvir ediyorlarmış gibi görünüyor, insan elinden çıkma olduklarını düşündürecek ürütücü bir nitelik de taşıyorlar. Ayşe Topçuoğulları'nın triptiği, bir oğlan çocuğunun bir erkeğe dönüşmesini anlatarak bu fikirleri dengeliyor gibi görünüyor; ancak burada da yine, evrim sürecinin üçüncü aşamasında, son panoda yalnızca beyaz bir dairenin bulunması nedeniyle gizli bir motif ortaya çıkıyor. Adam, belirsiz bir gelecekle karşı karşıya. Yapıtın başlığı sakızla şişirilen balona gönderme yapsa da, adam bizim dünyamızın ötesinde bir yere bakıyor, belki de bir büyük patlama anına, bir yaratma eylemine doğru. Yoksa uçan disk her şeyi sona erdirecek bir felaket anını mı ima ediyor aslında? Bu kreşendo ile, sergilenen işler arasındaki ilişkiler dizisi bizi tekrar Depas'ın resimlerinde bulunan entropik karşılaşma anlarına getiriyor ve serginin ritmik döngüsü yeniden başlıyor.

Bu katalog, sergiyi tamamlayacak nitelikte bir yayın olarak büyük bir dikkatle hazırlandı. Günümüz Sanatçıları Sergisi'nin açılışıyla eş zamanlı olarak üretilen katalogda sergiye katılan sanatçıların işleri hakkında başka sanatçı ve küratörler tarafından özellikle bu sergi için yazılmış metinler bulunuyor. Kataloğun tasarımı da, sergide yer alan işler arasında kurulan ilişkileri yansıtmak ve tekrarlardaki ritim ve düzeni araya atılmış çelişkili anları da içerecek şekilde kitap içerisinde yeniden yaratmak amacı taşıyor. Buna ek olarak, bir katalogda her sanatçıya eşit sayıda sayfa, görsel malzeme ve kelime sayısı ayırma yönündeki alışılmış uygulamadan vazgeçilerek, izleyicinin sergideki farklı sanatsal yaklaşımlar arasındaki karşılıklı göndermeleri ve bağlantıları daha iyi anlaması için önem taşıyan ve gerçekten gerekli olan unsurları kapsayan bir kitap yaratmak istendi.

Sanatçılar, Ayşegül Coşkun, Leyla Gediz, Vasıf Kortun, Gönül Nuhoğlu, Attila Pelit, Genee Presta, Graham Ramsay, Esra Sarıgedik ve Mürüvvet Türkyılmaz'a özel teşekkürlerimizi sunarız.

Marc Gloede & November Paynter



0 yorum:

Post a Comment